top of page
Ara

Kendine zaman ver

  • İdil Tatar
  • 2 Eki 2024
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 3 Eki 2024

Kararsızlıklarla dolu bir zihin, bir şeyler sezen sezgilerimi duyamayan, duysa da duyduğuyla ne yapacağını bilemeyen, dolu bir zihin. Ben, öğretiler ve başkaları arasında "ben"in ihtiyaçlarının kaybolduğu, duyulmadığı bir zihin. Yaşadığım kararsızlıkların büyük bir kısmının sezgilerim ile kafamın içindeki öğretilerin arasındaki savaştan kaynaklandığını biliyorum.


Fakat bazen de "bildiklerimden hangisi bu şu anda karşımda duran?", "öğretilerden hangisini kendime pusula etmeliyim?", "hangi kişinin yaşamını kendime yol edinmeliyim?", "kendi yoluma nasıl daha fazla kör olabilirim?", "kendi yoluma olan güveni nasıl daha fazla kaybedebilirim?", "toplamda kaç zorlu yaşamı kendime gösterip savaşmak için kendimi zorla arkamdan ittirebilirim?", "ittiremediğimde nasıl daha fazla kendimi korkaklıkla suçlayabilirim?", "korkuyor musun o zaman korkularının üstüne gitmelisin.", "evet korkularının üstüne gidersen büyürsün.", "büyümekten bahsetmişken konfor alanını bıraksana sen bi"., "hakikaken sanırım konfor alanına sıkıştın sen biraz.", "bu şekilde büyüyemezsin.", "kendini zorlamalısın.", "aaa ne güzel zorladın, o zaman ha gayret biraz daha zorla kendini.", "heh şimdi çok güzel oldu.", Biraz kaygı hissediyorum ben ama.", "bu kaygı büyümenin kaygısı olur öyle o kadar, onun da üstüne git.", "Ben çok korkuyorum ama, bu biraz çok oldu.", "soğuk suya girince herkes başta korkar, geçer sakin ol.", "Ama ben bu korkuyu bastırmak istemiyorum, söyleyeceği bir şey var gibi geliyor.", "korkunu dinleme, bastır devam et.", "Ama böyle yaptığım diğer günü hatırlıyor musun, çok yara almıştık ve iyi de gelmemişti. Ayrıca korkumun söylediği sesi dinlememek bana pek doğru gelmiyor.", "sana bunları kim öğretiyor bilmiyorum, sanırım büyümek istemiyorsun.", "Büyümenin ödümü kopartacak kadar acı çekmek olduğunu kim söyledi, keyifli bir acı-keyif çizgisinde gidemez mi?", "insanlar böyle olduğunu söylüyor.", "Sen ne düşünüyorsun peki akıl?", "ben bi şey düşünmüyorum, ben daha büyümedim.", "Evet büyümemiş gibi konuşuyorsun, kendini pek tanıyor gibi değilsin."


O akılcı konuşan, her şeyi bildiğini düşünen zihin bir anda küçük korkak biri olarak karşımda belirmeye başladı. O naif ve içten konuşan sezgi, kendini bilmenin, kendinden gelmenin netliğiyle kendi halinde bir bilgeliğe sahip oldu. "kendini kimlere ispat edeceksin sevgili sezgi?", "bu işi bitirip çıkmadığın zaman onlara ne diyeceksin?", "Benim kendimi ispat etmeme ihtiyacım yok, benim yaşamımda kendime ait olanı yaşamaya ihtiyacım var. Başkalarının zihinlerini ödünç alarak bu yaşamı sürdüremem daha fazla. O yüzden soru bu bildiklerimden hangisi doğru olmamalı, benim burada hissettiğim nedir olmalı. Bu konuda ne hissediyorum, benim kişisel ihtiyaçlarım, önceliklerim, sınırlarım nedir?"


Senelerce kendimi iki arada bi kaosta donakalıp, savrulup, ağlayıp, kaçarken buldum. Her seferinde de kendime defalarca sordum. Neden kendimi ne yiyeceğimden, hangi masaya oturacağımdan, dışarıya çıkıp çıkmayacağımdan, hangi otoyolu tercih edeceğime kadar kararsızlıklarla ve stresle dolu bir hayatın içinde buluyorum diye defalarca sordum kendime. Her bir kararsızlık kendi içinde farklı korkulardan kaynaklanıyor. En doğruyu seçme çabası, hata yapma korkusu, ne kazanıp ne kaybedeceğim hesabında kazanmaya çalışırken başka insanların benim hakkımdaki düşüncelerini hesaba katma çabası. Şimdi yalnızca bu korkulara bakarak görüyor ve duyuyorum ki, bunların arasında benim ne istediğim, bana neyin iyi geldiği yok. Bundan da öte hayatta verdiğimiz kararlar yalnızca bu soru paletinden seçiliyor olsaydı hayatta mutlu olmak ve sevdiğin şeyleri yapmak mümkün olur muydu? Mesela şöyle sorulara hiç yer olmadığını düşün. Bu gün canın ne yemek istiyor? Seni ne mutlu ediyor? İçine hangisi siniyor? Ne daha eğlenceli gözüküyor? Ne merakını körüklüyor? Ne sana heyecan verici geliyor?


Daha bu soruları sorarken bile zihnimdeki karamsarlık bulutunun kalktığını hissediyorum. O siyah beyaz, doğrular ve yanlışlar, kayıplar ve kazançlar arasındaki doğrultuda takıla kalan bir zihnin üç boyut kazandığı, renkler kazandığı hissediyorum. Bir karar alırken, bir yöne giderken hangi soruya yanıt verdiğime göre yoldan geleceğin ne olduğunu tahmin edebilirim. Eğer ben bir yolu doğrular üzerinden vermişsem, kimin doğruları üzerinden vermişsem, onun doğrularını getirecek bana yol, ama yolu ben kendi yaşamımda yürüyeceğim için elbette benim yaşamıma katacak ve yaşamımdan götürecek ama yol beni bana taşıyacak mı, yol kimin yolu allah aşkına? Bu kazanç kayıp ilişkisinde asla mutlu olmayacağım biliyorum çünkü ikisinde de zihnimi tatmin etmeyen bir şeyler hep var olacak. Ancak kendi yolumu seçtiğimde kendi yolumu yürümenin huzuru içinde olacağım. Yol da yolun sonu da kendi kararlarımı sonuçları olacak. Hislerim ve düşüncelerim birbirlerine kavuşup arkadaş olduklarında ben kararlarımdan memnun ve net olacağım.


Yaşama attığım adımlarda kendime sorular sorarken, bir motivasyon duyarken bunların yalnızca doğrusal bir analizden gelmediğini aynı zamanda yaşamın kaynağından gelen coşkudan, neşeden, mutluluktan, huzurdan, saf meraktan gelen sorulara da yer açmaya niyet, umut ederim.


Ben ne istiyorum?

Benim neye ihtiyacım var?

Beni ne mutlu edecek?

Ne bana neşe verecek?

Ne daha ilgi çekici?

Ne beni daha merkezlenmiş hissettiriyor?

Bu kararda ne hissediyorum?

Ne bana coşku veriyor?


Kaybedilene değil kazanılana, yola, yolun ucundakine duyulan arzu pusulanız olsun.



 
 
 

Comments


Yazı: Blog2_Post
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

©2020, kaplumbaganınöyküsü tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page